Allahaısmarladık.

Üç vakte kadar…

Kirli Çıkı!


Meraklısına “collage”

Wayne Shorter – David Bowie
Melek Keçeci
Tevfik Fikret


Al Godiva’yı vur D&R’a!

GS’nin emekliliği gelmiş futbolcusu Arda Turan’ın evlere şenlik Türkçesini düşününce ister istemez hem Godiva’nın “melez” Türkçesi hem D&R adlı firmanın abidik gubidik ve dahi dandik Türkçesinin milyon avroluk birikimleriyle hayatını idâme ettirenlere hizmet vermekte kâfi geleceğine hükmetmekte beis yok.

Firma isimlerinin “Di en ar” olarak telaffuzuna büyük ehemmiyet gösterenlerin ve onların “iletişim” çalışmalarını yürütenlerin kötürüm Türkçelerinin içler acısı röntgeni karşısında insanın edeceği küfrü seçmesi sahiden çok zor!

Daha kesme işâretinin (Bkz. apostrophe) nerelerde kullanılacağını bilmeyen bu cahiller (“Aşk’a” yazmak nasıl bir beyin felcidir bilemezsiniz!), “her şey”i de “everything” zannedip yapıştırmışlar. Durun, müjdemi isterim: Bu ekran görüntüsü (“SS” diyorlar) iki gün öncesine ait. Dün görüldü ki “her şey” diye yazmışlar; ancak hâlâ “Aşk’a” skandalı berdevam! Belki birkaç gün sonra “özel-cins isim” hususuna dair birileri ikaz eder de bu çocukları, onu da düzeltiverirler, kim bilir!


Godiva’nın Türkçesi

“Godiva Chocolate 1926 yılında kurulmuş, dünyanın en prestijli çikolata markasıdır.” Böyle yazıyor http://www.godiva.com.tr’de.

Bu kareyi de Akasya AVM’de dondurdum. “CAFE”deki “E” harfinin aksanı yerli yerinde maşallah. İyelik ekine Godiva’nın da alerjisi var. Bakın, nasıl bir melez bir Türkçeye meyletmişler: “Mağaza kapalı alanlarına”! Vay vay vay!

Haydi, bunları görmeyelim, iyelik ekini hepten hayatımızdan çıkardık. Yahu, şu “Hoşgeldiniz” rezaleti nedir Lady Godiva aşkına! Ne “prestij” kalır bu kafayla ne lezzet o çikolatalarda… “Global lezzet” tamam da Türkçe? “Premium Türkçe”ye de ağırlık verin biraz olmaz mı?


Bu Arda’nın neresini tutsan elinde kalıyor!

Ertem Şener’in DJ’liğini üstlendiği bir “futbol” programında, Galatasaray’ın Aytemiz Alanyaspor deplasmanından sonra takımın “göbekli” futbolcusu Arda Turan’ın sosyal medyadaki Türkçe (?) mesajındaki hatalar Emre Bol tarafından masaya yatırıldı. Ancak E. Bol’un da Türkçenin yazım kurallarına bihakkın vâkıf olmadığı görülünce ortaya evlere şenlik bir tiyatro çıktı haliyle. “Sert mesaj”, “zehir zemberek sözler” başlıklarıyla verildi A. Turan’ın dökülen Türkçesiyle klavyeye düşürdüğü cümleler!

Galatasaray’dan İspanya semâlarına kanatlanan bir futbolcunun kariyer basamaklarındaki hazin düşüşünü Uğur Karakullukçu sorgular. A. Madrid ve Barcelona gibi dünya futbolunda ağırlığı olan kulüplerde top koşturan bir sporcunun “şarkıcı Berkay”, “silah”, “hastane”… Geçelim.

“Silkelesen elli milyon yuro düşer” ifadesini kullanan E. Bol’un, futbolcu Arda’ya Türkçe dersleri için ufak bir miktar ayırması gerektiği yönündeki tavsiyesi gayet yerindedir. Esasen bir “sosyal medya danışmanı”na ihtiyacı vardır A. Turan gibi “ünlü futbolcu” şahsiyetlerin, ki aklına geleni ergen ağzıyla çalakalem yazıp da el âlem tarafından makara geçilmesin…


+1

“Halfaouine est juste magnifique, elle me donne la chaire de poule , à chaque fois que je l’écoute”


Bıldırcınının beyliği arpa biçimine kadardır.


Hukuka gelo!


Onda ne maharetler var: Edi Rama

Geçen gün İstanbul Modern’e giderken Tophane-i Amire Kültür Merkezi’nde Edi Rama sergisi olduğunu duyuran bir afiş gördüm (medyadaki haberleri ne hikmetse atlamışım.) Edi Rama kelimeleri alacalı bulacalı harflerle yazılmıştı.
Ben bu adı bir yerlerden biliyordum ama nereden? Müzeye varıp ismi google‘layınca hafızam tazelendi…
Edi Rama bir siyasetçi. Arnavut Sosyalist Partisi‘nin lideri ve iki yıldır da Başbakan

Ancak bu sıfatlar onu anlatmaya yetmiyor. Rama aynı zamanda öğretim üyesi, yazar, sanatçı, sporcu…
Onun adını ilk kez başkent Tiran‘a belediye başkanı olduktan sonra duymuştum. Hayat hikayesi ilginç gelmişti:
Heykeltıraş bir baba ve hekim bir annenin oğlu olarak 1964‘te dünyaya geliyor. Dinamo takımında basketbol oynuyor, milli takıma kadar yükseliyor.
Üniversitede okurken kütüphaneciyle arkadaş oluyor. Bu sayede Yasak Kitaplar bölümüne girerek, rejimin burjuva pislikleri olarak gördüğü Gerçeküstücü sanatçıların resimlerini inceliyor. Daha sonra Güzel Sanatlar Fakültesi’nde hocalık yapıyor.
Enver Hoca‘nın (1908-1985) İkinci Dünya Savaşı ertesinde kurduğu tutucubaskıcı komünist rejim 1990’ların başında çökerken demokrasi yanlısı gösterilerde yer alıyor.

1994’te Fransa’ya gidiyor. New York, Paris, Frankfurt, Sao Paulo’da açılan resim sergilerine katılıyor. 1998’de Başbakan Fatos Nano‘nun çağrısıyla ülkesine dönüp Kültür Bakanı oluyor.
Tiran Belediye Başkanı seçildikten sonra yaptığı ilk işlerden biri… Asık suratlı kenti şenlendirmek amacıyla binaları canlı renklere boyama kampanyası başlatmak oluyor.
2003’teki belediye başkanlığı yarışında rakipleri Güney Fransa’daki bir çıplaklar kampında çekilmiş fotoğraflarını basına sızdırıyor…
Ancak bu hamle ne tekrar seçilmesini engelliyor, ne de iki yıl sonra Sosyalist Parti’ye başkan olmasını… (Belli ki Arnavut halkı çamur lekesini değil, kumaşın kalitesini önemsemiş.)

İmkanı olanlara sergiyi gezmelerini öneririm. Son on yılda yapılmış bu eserler, birer yüksek sanat ürünü olduğundan değil… Dünyada bizimkilerden çok farklı politikacıların da bulunduğunu bizzat görmeleri için!
Not: Siyasette karşılaştığı dalavereleri, haysiyetsizlikleri, yolsuzlukları anlattığı Kurban başlıklı kitabı Türkçe’ye de çevrildi (İletişim Yayınları).

Emre Aköz, Sabah gazetesi, 29. Kasım.2015


Heterodoksluklar!